Ürün Tasarımı mesleğinin kırkıncı yılı kutlamalarını izlerken, zaman
içinde birikmiş ve gelecekte acilen çözülmesi gerekli soru ve sorunlar
ortaya çıktı. İzninizle ‘olanı’ paylaşmak istedim.
Ürün
Tasarımcısı olarak sayısız sorunla karşı karşıyayız. Bilim ve eğitimin
insani sorunları çözebileceğini sandık. Ama yanılmışız. Sorunlar ve
sorular azalacağına tarihte yaşanmadık boyutlarla karşımızda. Isınan
Dünyamız için acil çözüm gerekli. Tek bir günü bile harcayacak zamanımız
yok. Dini, etnik coğrafi ayrılıklar, insanın insana düşmanlığı, vahşet
hepsi acil çözüm bekleyen sorunlar. Yeryüzünün bugün karşılaştığı çevre
felaketi son yıllarda gerçekleşip gençlere bıraktığımız miras değil;
aksine son birkaç yüzyılın açgözlülüğü, umursamazlığı. Eğitime özen
gösteren az sayıdaki ülkede bile toplumsal çürüme ölçülemez boyutta.
Şiddet orta hatta ilköğretimi tehdit eder durumda. Süper gelişmişliği
ile öğünen ülkelerde bile anlamsız toplu öğrenci katliamları var.
Düzensizlik, çatışma, korku ve mutsuzlukla boğuşuyor insanlık. Yaşam
acılarla dolu ve biz onlarla nasıl mücadele edileceğini bilmiyoruz.
Acının sona ermesiyle mutlu yaşam başlamaz mı? Acıyla nasıl baş
edeceğimizi bilmeden mutlu olabilmek mümkün müdür? Yeryüzünün her
köşesini sarmış yangını sonlandıracak zamanımız var mı? Mutlu değilsek
yaşamın anlamı ne? Geleneksel düşüncenin artık çözüm üretemediği ortada.
İnsanlığın büyük değişim eşiğinde olduğunu görmemek mümkün değil.
İnsanın, insanlığın ayakta kalabilmesi için araştırması, sorgulaması,
keşfetmesi, her şeyden şüphelenmesi ve yeni çözümler üretmesi gerekiyor.
Çözüm, sayısız bölünmüşlük içinden mi çıkar? İnsan
sorgulamaktan korktuğu için mi çözüm aramaktan kaçmış? Kaçmanın anlamı
ne? Yeryüzünün her köşesini saran düzensizlik Tasarımcıyı, Ürün
Tasarımcısını ilgilendiren yaşamsal varoluş sorunu mudur? Yoksa konu
uzmanların çözeceği, biz tasarımcıların ise seyahat ederek, para
kazanarak, günü gün ederek işi oluruna mı bırakması gerekir? Bir yanda
çılgın rekabet içinde hırsla kişisel başarıya odaklanmış diğer yanda,
sevgi yumuşak kalplilik, barıştan söz ediyorum, bunun ikiyüzlülük
olduğunu görmek neden işime gelmiyor? Rahatım kaçacağı için mi? Dünyanın
yarısı açlık sınırında veya açsa ben nasıl rahatımdan bir nebze olsun
ödün vermeğe yanaşmam? Eğer komşumun, iş arkadaşımın, meslektaşımın
rahatını gözetmeyeceksem her fırsatta kolayca kullandığım; öğrencimi,
eşimi, ailemi seviyorum lafının anlamı ne?
Dünya genelinde Ürün
Tasarımcısı veya Tasarım eylemi içinde olanlar çevresine nasıl tepki
göstermiş? Üretim içindeki bir sorumlu olarak doğaya yaptığı tahribatı
nasıl algılamış? Tasarımcı çevresine yeterince duyarlı olabilmiş mi?
Yoksa sorumluluğu üst düzey planlamacılara mı yıkmış? Çevreye olan
duyarlılık siyasi politikalar içinde mi yer almalıydı, yoksa her bireyin
tek-tek sorumlu olması gereken “eylem” içinde mi çözüm aranmalı? Eğitim
çevre sorunlarını ne kadar önemsemiş? Çevre; yüksek lisans ve doktora
tezlerinde hangi yıllar, hangi sıklık ve oranda yer almış? Profesyonel
tasarımcı para kazanmanın ötesinde çevresini ne ölçüde önemsemiş? Çevre
sorunları işletme ve eğitim içinde önemsenmiş mi? Düşünce; çevreyi,
kendi kirliliğini, eğitimde ve işyerinde demokrasiyi neden yok saymış?
Tasarım eğitimi çevre sorunlarını felsefi, teorik bilgi üreterek mi
çözmeğe çalışmalı yoksa içinde mi yaşamalı? Çevre ve düşünce kirliliği,
birbirinden ayrı konular mıdır? Düşünce kirlilik yaratan doymaz
işleyişini kavradığında kirlilik kendiliğinden ortadan kalkmış olmaz mı?
Düşünce kirliliği ile başlayan sorunlar çevremizi ve dolayısıyla
yeryüzünü artık onarılması mümkün olmayan noktaya mı getirmiştir? Çözüme
bütünün sorgulanmasıyla mı ulaşılır, yoksa “okulumu diğer okullardan
daha iyi olduğunu nasıl kanıtlarım” sorununu analiz ederek mi? Düşünce
analiz ederek sorun çözebilir mi? Edebilirse yüzyıllardır neden
başarısız? Düşünce felsefi teoriler geliştirmek yerine neden
kirliliğinin kaynağını saptayıp sorunlarını daha başlarken çözmek yerine
ertelemek yolunu seçmiş? Felsefe sorun çözer mi? Yoksa sorun mu
üretir? Eğitim, felsefeyi neden önemser? Kimilerinin gerekli ya da
gereksiz olarak nitelediği Tasarıma felsefe üretmenin amacı ne?
Tasarım
eğitimi neden çizerek düşünmeyi, kağıt üzerinde araştırmayı, çizimle
anlatım becerisini küçümser? Çizemeyen mi küçümser? Düşüncenin “çizen
eli” küçümsemesi altında yatan önemli neden ne? Çizme yeteneğini
kaybetmek veya gelişimine aldırış etmemek, bilgisayara güvenerek
tasarlamak yaratıcılığı sınırlamaz mı? Tasarlayan düşünce ve çizen el
eşzamanlı hareket etmek durumunda değil midir? Ürün tasarımı; renk,
biçim ve yeSni teknolojiler yardımıyla çevreye zarar vermeden yaşamı
kolaylaştırmaz mı?
Deneyimli Tasarımcı geçmişiyle öğünen
“romantizm” yerine yaşadıklarının ayrıntılarını geniş kitlelerle
paylaşması ve gelen tepkilerden ders alması gerekmez mi? Tasarlayan
neden kendini planlayan, üreten, arasında görmeyi arzular? Yatırım,
ürün, üretim planlaması içinde demokrat ya da anti demokrat güç kullanan
yönetim ne ölçüde tasarımcıya pastadan pay ayırır? Tasarımcı uygulayan
mıdır? Yoksa planlayan mı? Tasarımcı neden karar mekanizmasının en üst
kademelerinde yer almayı düşler? Düşlerinin ne kadarı gerçekleşir?
İşletme -yatırımcı, mühendis, pazarlamacı, tedarikçiler, v.s.- radikal
kararlar alırken Tasarımcıyı yalnız mı bırakır? Söz konusu yaşamsal
kararları alırken tasarımcı özgür müdür? Endüstri, Ürün Tasarımcısını
istediğini tasarlaması konusunda özgür bırakır mı? Yönetim, Tasarımcıyı
baskı altında tutuyorsa, “yaratıcı eylem” tahakkümden kurtulabilir mi?
Nasıl kurtulur? Tasarımcı üst düzey karar mekanizması içinde ne sıklıkla
görev alır? Görev alabilir mi? Üst düzey yatırım, işletme kararlarını
kim alır? Tasarımcı yaşamsal kararların alınmasında ne ölçüde etkin rol
oynar? Radikal kararlar mühendislerce mi, yoksa tasarımcılar tarafından
mı alınır? Bu tür araştırmalar yüksek eğitim sistemi içinde neden yer
almaz? Ortaya çıkan sonuçlar neden geniş kitlelerle paylaşılmak
istenmez? Kurumların birbiriyle olan rekabeti nedeniyle mi?
Meslekler
ve kişiler arası gerekli gereksiz rekabet, düşünce sağlığı ve mutluluk
önünde engel sayılmaz mı? Rekabet içinde hırslanan biri mutlu olabilir
mi? Kıskanan bilinç mutlu olabilir mi? Mutlu olamayacaksa yaşamın anlamı
ne? Tasarlanan ürünler, sistemler insanın mutluluğu için değil midir?
Kullandığımız ürünlerle yaşam tarzımızı belirlemiş olmaz mıyız? Düşünce
özgür olmaksızın mutlu olabilir mi? Ekonomiye, siyasete, geleneğe,
inanca, hazza, eğlenceye, içkiye, uyuşturucuya tutsak bilinç mutlu
yaşayabilir mi? Bilincin özgür kalabilmesi için tarafsız, şartlanmamış,
olağanüstü uyanık olması gerekmez mi? Başarılı olma tutkusu içinde haz,
romantizm ve dolayısıyla korku yok mudur? İnsan korku içinde yaşıyorsa
mutlu olabilir mi? Korkudan korkan gözlemci nasıl mutlu ve özgür biri
olabilir? Korkan biri anlamak kavramak yerine neden rahatına, kolay
olana, geçmişin romantizmine sarılır? Başarılı olamama korkusu içinde
yaşayan bilinç özgür müdür? Bilinç veya elle tasarlanmış imgelere
tapmak, insanın tutsak oluşunu göstermez mi? Bilincin mutlu olabilmesi
için; bakma, sorgulama, korkusuzca araştırma yetisini kazanmış olması
gerekmez mi? Zengin fakir her kesimden insanın içine düştüğü sefaleti,
gerekli gereksiz lüksü, kıskanç oluşunu, güce olan tutkusunu
sorgulamaktan kaçınan bilinç nasıl mutlu olur? Korkunun; rekabetçi
dolayısıyla saldırgan ruhun, kıskançlığın mutluluk önündeki engeller
olduğunu görüp bunlardan ‘o’ anda kurtulmak mümkün değil midir?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder