20 Aralık 2013 Cuma

Reklamcıyı çıldırtmanın 8 garantili yolu


Reklamcıyı çıldırtmanın 8 garantili yolu 
Herkesin bildiği gibi savaşlar reklamcılar yüzünden çıkar. Zihnimize girip, bilinçaltımızı etkileyen mesajlarıyla bütün paramızı ihtiyacımız olmayan şeylere harcatırlar. Paramızı saçma sapan şeylere harcadığımız için fakirleşiriz. Fakirlik insanı depresyona sokar. Ruh sağlığı bozulan insan da şiddete başvurur. İşte savaşlar böyle başlar. Ayrıca bütün reklamcılar komünisttir.

Dolayısıyla bu hafta konuyu, grafik tasarımcılardan nasıl kurtulabileceğimize ayırarak dünya barışı için üzerime düşeni yapmak istiyorum. Reklamveren olarak bir grafik tasarımcı ile çalışıyorsanız, aşağıda listelediklerimi yapıp onu çıldırtarak mesleği bırakmasını sağlayabilirsiniz. SONSUZA KADAR!..

1. MICROSOFT OFFICE

Bir grafik tasarımcıya herhangi bir doküman göndermeniz gerektiğinde Microsoft Office programlarından biriyle hazırlayın. Programın PC versiyonu olmasına özellikle dikkat edin. Asla Apple Macintosh yazılımları kullanmayın.

Eğer bir fotoğraf göndermeniz gerekiyorsa; onu çıldırtmanın en kolay yolu, fotoğrafı jpeg dosyası göndermek yerine Word ve PowerPoint gibi bir Microsoft dosyası içine yapıştırmaktır. Önemli bir ipucu, fotoğrafın çözünürlüğünü 72 dpi yapmaktır. Bu dosyayı alan grafik tasarımcı sizi arayacak ve fotoğrafın daha yüksek çözünürlüklü halini isteyecektir. Yüksek çözünürlüklü fotoğrafı gönderirken bu sefer de fotoğrafın boyutunu yarı yarıya küçültmeyi ihmal etmeyin.

Eğer iletişimi e-posta aracılığıyla sağlıyorsanız, arada bir gönderdiğiniz dokümanı mesaja eklemeyi unutun.

2. YAZI KARAKTERLERİ
Grafik tasarımcınız hazırladığı çalışmada Helvetica kullanmışsa, Arial ile değiştirmesini isteyin. Eğer Arial kullanmışsa, Comic Sans yapmasını talep edin. Zaten Comic Sans kullanmışsa, o grafik tasarımcı yarı delirmiş demektir; işiniz şimdi daha kolay.

3. NE KADAR ÇOK, O KADAR İYİ
Diyelim ki bir ilan hazırlanmasını istediniz. Grafik tasarımcı ilanın her yerinde boş alanlar bırakacaktır. Bu beyaz alanların ilanın okunmasını kolaylaştırdığını, temiz ve profesyonel yapacağını iddia edecektir.

Bu yalanların hiçbirine inanmayın. Boş alan bırakmasının tek sebebi, ilanın daha büyük olmasını sağlayarak size daha fazla para harcatmak içindir. Bütün paranızı bitirmek ister çünkü sizden nefret eder. Paranızı bitirip iflas etmenize çalışır. Ayrıca bazı grafik tasarımcıların yeni doğmuş bebekleri öldürüp, çiğ çiğ yedikleri söylenir.

Onun için son derece dikkatli davranın ve ilanın kenarlarında sıfır boşluk bıraktırın. Metni, mümkün olan en küçük boyutta yazdırın. Yazı içinde üç veya dört farklı yazı karakteri kullanılmasını da isteyebilirsiniz. (Comic Sans veya Arial fontlarında ısrarcı olursanız, bonus var.)

İlanın içine pek çok fotoğraf koydurun. Gerekiyorsa, cep teefonunuzla iş yerinizin fotoğrafını çekip gönderin. Nasıl göndereceğiniz konusunda 1. maddede yazılanları uygulayın.

Bu isteklerinizi yerine getirmemek için sizinle çok tartışacak ama asla pes etmeyin. Müşteri her zaman haklıdır. Parayı veren siz değil misiniz? Eninde sonunda istediğinizi yapacaktır.

4. LOGO KULLANIMI
Hazırlanan işte şirketinizin ya da bir sponsorun veya iş ortağınızın logosu kullanılacaksa, bunu en düşük çözünürlükte gif veya jpeg dosyası olarak gönderin. (Logoyu eğer Word dokümanına yapıştırırsanız bonus kazanırsınız.)

Bu kadarının grafik tasarımcıyı çıldırtmak için yeterli olacağını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Ruh sağlığını bir daha düzelmeyecek şekilde bozulmasını istiyorsanız, logoyu karmaşık bir zemin üzerine yerleştirerek yollayın. Seçtiğiniz zeminin beyaz veya siyah olmamasına dikkat edin çünkü bunlardan logoyu kesip almak kolaydır. Grafik tasarımcınız bitmap logo üzerinde çalışmayı tamamladıktan sonra daha büyük olması gerektiğini söyleyin.

Logonun sıfırdan hazırlanması gerekiyorsa, onunla dışarda bir yerde çay veya kahve içmek için buluşun. Gittiğiniz yerde peçe üstüne istediğiniz logonun taslağını çizin. (Daha da iyisi, 9 yaşındaki yeğeninize çizdirin.) Taslağı kendiniz çizerseniz, üzerinde beş dakikadan fazla uğraşmayın. Detaylı ve anlaması kolay bir şey vermemelisiniz. Buradaki temel mantık, grafik tasarımcının sizin ne istediğini mümkün olduğunca az anlamasıdır ki sonra istediğiniz kadar değişiklik ve düzeltme talep edebilin.

Grafik tasarımcının göndereceği logoyu asla ve asla ilk seferde kabul etmeyin. Muhakkak düzeltilecek ve değiştirilecek şeyler vardır. Dokuzuncu düzeltmeyi de kabul etmeyin. Renk, yazı karakteri, vinyet gibi her konuda değişiklik talep edin. Logo içine fotoğraf koymasını söyleyin. Düzeltmelerin 10.’sunda en çok ikinci revizyondakini beğendiğinizi söyleyin. Kalleşçe gibi gelebilir ama kanser illetini insanoğlunun başına grafik tasarımcıların sardığını unutmayın.

5. KELİME SEÇİMİ
Grafik tasarımcıdan bir iş isterken anlamsız tanımlar kullanmaya özen gösterin. Örneğin, “Dijitalimsi bir görünüm olabilir mi?” ya da “Enerjisi daha yüksek bir yaklaşım” gibi şeyler söyleyin. Eğer tercih ederseniz, “Çok güzel bir tasarım isterim” veya “Şık tasarım yapar mısınız; öyle tasarımlar olsun ki insanlar baktığında ‘Bu ne güzel tasarım desinler” seçenekleriniz de var. Bunları söylerken kendinizi kötü hissetmenize gerek yok çünkü bu sizin hakkınız. Unutmayın, grafik tasarımcılar dolunayda kurtadam olup yeni doğmuş bebek avına çıkarlar.

6. RENK SEÇİMİ
İdeal renk seçimi (bu işi elbette grafik tasarımcıya bırakamazsınız) aklınıza gelen tüm renkleri tek tek küçük kağıt parçalarına yazmakla başlar. Bu kağıtları bir kavanozun içine yerleştirin ve iyice karıştırdıktan sonra rastgele seçin.

Grafik tasarımcı iki veya üç ana renk skalası içinde kalmak isteyecektir. Sakın ha! İstediğiniz kadar renk seçebilirsiniz. Gökkuşağında bile kaç farklı renk var. Kavanozdan renk seçme işini grafik tasarımcının önünde yapın ve her bir rengi belirledikçe sevinç çığlıkları atın.

7. ZAMANLAMA
İşi onaylama zamanı geldiğinde acele etmeyin. Sakin sakin, düşüne düşüne karar verin. İki gün düşünün. Veya altı gün de düşünebilirsiniz. Tek dikkat etmeniz gereken nokta projenin bitme tarihine iyice yaklaşıldığında ilave revizyon istemektir.

Örneğin, ilanınız gazetede pazartesi günü yayınlanacaksa cuma günü mesai bitimine yarım saat kala yapılması 72 saat sürecek düzeltmeler isteyin. Ne de olsa II. Dünya Savaşı, grafik tasarımcılar yüzünden çıkmıştı.

8. ÖLDÜRÜCÜ DARBE
Yukarıdakilere maruz kaldıktan sonra her insan gibi (gerçi bazıları onların insan olmadığını savunur ama...) grafik tasarımcı da bütün ümidini yitirecek, sizinle mücadele edemeyeceğini anlayıp her istediğinizi yapacaktır. Mor mu olsun? Tamam, sorun değil; yapıyorum. Altı farklı punto mu? Neden olmasın, elbette!

Kazandığınızı mı sanıyorsunuz? Daha değil. Ana hedefinizi asla unutmayın. Mesleği bırakmasını ve bir daha bu işe dönmemesini istiyorsunuz. Dolayısıyla öldürücü darbe için hazırlanın.

İşin son haline karar verme aşamasına geldiğinizde; işin sorumlusu olarak inisiyatif almayışının size ne kadar büyük bir hayal kırıklığı yaşattığını anlatın. Sonuçta grafik tasarımcı olan o. Uzmanlığını, bilgisini ve birikimini kullanması; sizi doğru yönlendirmesi gerekirdi. Bunu neden yapmadığını sorgulayın. İşi ona vermek yerine Microsoft Publisher’da kendinizin yapmadığından pişmanlık duyduğunuzu söyleyin.

İşte bu kadar! Artık ondan kurtulduğunuza kesin gözüyle bakabilirsiniz.

Kaynak: Not: Yukarıdaki yazı bir şaka, bir mizah yazısıdır. Kanadalı grafik tasarımcı Ghislain Roy tarafından kaleme alınmış, “8 Ways to Drive A Graphic Designer Mad” başlıklı yazından esinlenilmiştir. Yazının orijinali için: http://t.co/76QeMc3

Renkler ruhumuzu nasıl etkiler?

Ruhumuz bazen sudaki titreşimler kadar hassas, arının çiçeği salladığı gibi dengeli ve yağmur damlasının rüzgarda savrulduğu kadar hafif olur. Kırmızı, mavi, sarı, siyah... Renkler ruhumuzu nasıl etkiler?

Kırmızı: Harekete geçiren, ihtirasın sembolü, canlandırıcı ve nabzınızı bile yükselten bir renktir. Aynı zamanda karnınızı acıktırabilir. Farkındaysanız gıda firmaları bu rengi çok kullanırlar.

Turuncu: Sizi neşelendirir, içiniz içinize sığmaz, mutluluk hissi verir.

Dışa vurumculuk hissinizi kamçılar, sıkıntınızı azaltır. Kalabalık yerlerde rahat konuşmanıza yardımcı olur.Toplantılarda yaptığınız esprilerle gündeme ağırlığınızı koyabilirsiniz.

Kahverengi: Hareket getiren ve aynı zamanda sanatsal ruhun hakim olduğu ortamlarda başarılı kılan bir renktir. Güven veren gücü , üzerinizde etkisini gösterecektir. Seçkin ve asil bir havası vardır.

Lacivert: Yatıştırıcı bir özelliği olan bu renk , mantıklı düşünmenizi sağlayan etkisiyle yanlış kararlar almanızı engeller. Olumlu düşünce ve asilliğin sembolü olma konusunda morla mücadele edecek kadar kuvvetlidir.


Mor: Asaleti itibarı simgeler. Adeta ruhun dengesi gibidir. Fiziki yaşamın da ayrılmaz parçasıdır. Ruh aleminin en çok rahat ettiği ve enerjinin kesintisiz akabildiği bir renktir.

Yesil: Güven veren, rahatlatan ve doğanın yansıtıcısı bir renk olması sebebiyle de ruhu dinlendirir. Mavinin dinlendirici özelliği ile adeta yarışır. Hele mavi ve yeşil bir araya gelebiliyorsa, tanrısal bir etkileşim ortaya çıkabilir.

Mavi: Ruhun bütün enerjisini dengeleyen, huzur veren dinlendirici özelliğinin yanında, insan üzerinde tansiyonu dahi düşürebilen bir gücü vardır. Büyük yorgunlukları yok eden inanılmaz yoğurucu bir potansiyeli vardır. İnsanın kötü şeyler yapmasını engelleyecek kadar da huzur verir.Kan akışını da yavaşlattığı için nazara da iyi geldiğine inanılır.

Beyaz: Temizliğin, istikrarın ve dengenin timsali gibidir. Vücudun negatif enerjisini atan daha ince ayrıntıları seçmemizi kolaylaştıran ve hastalıkların ilk yardımı gibi ilk tedaviyi yapar. Kutsal bir enerji yayar.

Pembe: Huzur verir, rahatlatır ve kendimizi mutlu hissetmemizi sağlar.Özellikle akşam saatlerinde dinlenmemiz sırasında bizleri başka bir frekansa taşıyarak rahat uyumamızda yardımcı olur.

Siyah: Gücü ve başarıyı temsil eden asil bir renktir.Tutkulu insanların vazgeçemediği bir renktir. İddialı ve kendine farklı bir dünya yaratan insanların seçkin rengidir.

Gri: Sadelik ve fazla hareketsiz ciddi bir şahsiyeti vardır. Diplomatik ruhu yansıtır. Asil bir renk olup, aynı zamanda gizemli insanların tercih ettiği bir renktir.

Sarı: Dikkat çekici renklerin başında gelir. Aynı zamanda çok çabuk farkedilme özelliği olan bir renktir. Bu yüzden dünyadaki çoğu taksi rengi sarıdır. Ayrıca moral rengidir. Mide ve sindirim sisteminin dostu bir renktir. Pozitif düşünmemizi sağlar.

-alıntı-

17 Aralık 2013 Salı

Tasarımcılık zor iş...

Tasarımcı olmak hiçbir zaman kolay olmamıştır. Müşterilerle, kreatif direktörlerle, pazarlama yöneticileriyle ve diğer tasarımcılarla çalışmak, daima tutkunuzu ve sabrınızı test eden bir durum olagelmiştir. Tasarımcı olarak, yukarıda bahsettiğimiz kişilerle çalıştığınız esnada bazı tutum ve davranışlardan kaçınmak kişisel kariyeriniz ve çalıştığınız şirket için ne kadar önemli olduğunu 2 bölümlük bu yazıda birlikte inceleyeceğiz.


İster freelance çalışıyor olun ister bir ajansa bağlı olarak çalışın, aşağıda sıraladığımız tasarım kariyerinizi bitirecek 15 alışkanlıktan kesinlikle kaçının.
Atladığımız ve bir tasarımcının kaçınması gereken tutum ve davranışlardan biri olduğunu düşündüğünüz alışkanlıklar varsa lütfen yorum olarak bırakın.

1. Zayıf İletişim Becerileri

Çok az şey tasarım işinize zayıf insan ilişkileri kadar zarar verebilir. Şikayet etmeyi, kötü konuşmayı, mazeret üretmeyi, sızlanmayı bırakın çünkü müşteri karşısında daima gülümseyen bir yüz ve projelerine kendi projesiymişçesine tutkuyla bağlı tasarımcı görmek ister.

Sosyal medyada harikalar yaratıyor olabilirsiniz, albenili bir mail imzanız olabilir, networkunuz çok geniş ve güçlü olabilir ama insanlarla internet üzerinden ilişki kurmak yüzyüze ilişki kurmaya benzemez. Bir tasarımcı olarak güçlü bir iletişim yeteneğine ihtiyacınız vardır –ki bir düşüncenizi, bir tasarım fikrinizi veya söylemek istediğinizi kayıpsız ve olabildiğince açık iletesiniz. “Ben böyle söylemiştim ama şunu kastederek söyledim” gibi bir mazeret kabul edilemez ve zayıf bir mesaj iletme yeteneğiniz olduğunu gösterir. Dolayısıyla müsteriyle olabildiğince açık, kastettiğinizi ifade ederek iletişim kurun. Bunun yanı sıra zor müşterilerle başa çıkmayı, kreatif direktörleri uğraşabilmeyi ve tam olarak ne istediklerini anlayabilmeyi, pazarlama departmanlarının bir şey söylerken aslında neyi kastettiklerini anlamayı öğrenin.

2. Müşterilerle Aranıza Mesafe Koymamak
Proje bazlı çalışıyorsanız yani proje başına ödeme alıyorsanız, müşteri tarafından istenen düzeltme, revizyon isteklerini sınırlandırın. Eğer bu istekleri sınırlandıramazsanız sürekli revizyon ve değişiklik talebi alırsınız. Bu da hem zamanınızdan hem sabrınızdan götürür. Müşterilerin talepte bulunmalarına izin vermek iyi bir yöntem gibi görünebilir ama aslında müşteriyle aranızdaki sınırları gözetmemek ve her istedikleri değişikliğe, revizyona onay vermek profesyonel görünüşünüze zarar verir.

3. Takıntı
Bir keresinde tasarım aşamasında tablo kullanmak isteyen bir tasarımcıyla çalışmıştım. Hepimiz biliyorduk ki tablolar work flow hazırlarken işe yarayabilir ama biz güzel yazılmış bir CSS’le yapılabilecek bir layout  üzerinde çalışıyorduk ama kendisi tablo kullanmakta ısrar ediyordu ve bu onda takıntılı bir hal almıştı. Bu arkadaş gibi kendi bildiğini okumak da kendi tasarım kariyerinizi sonlandırabilir.
Baktınız ki bir yönteme, yazılıma, dile takıntılı hale geldiniz; hemen yapacağınız işi etraflıca bir gözden geçirin. Benim yöntemimden farklı daha nasıl yapılabilir diye sorun ve bulduğunuz cevapları kendi yönteminizle karşılaştırın. Eğer daha verimli, faydalıysa kendi yönteminizde ısrar etmeyin. Belki müşteri sayınız tatmin edicidir ve işinizi pazarlamak için az bir çaba sarfetmeniz yetiyordur ama belki de standartlarınız düşüyordur ve siz bunun farkında değilsinizdir. Elinizden gelenin en iyisini değil, sadece ödeme alabilecek kadar yapıyorsunuzdur.

Neye takıntılıysanız onu aşın; kullandığınız programlama dili, yazılım, tasarım araç ve gereçleri vs. Bakış açınızı değiştirin ve elinizden gelenin en iyisini yapın.

4. Tembellik
Tembellik takıntının kardeşidir. Tembel tasarımcı tasarımlarının iyi görünüp görünmediğini, müşterilerinin memnun kalıp kalmadığını veya işinin nereye doğru gittiğini umursamaz. Umursamayan tasarımcı bir süre sonra bencilleşir; normalden daha fazla mola verir, deadlineları aşar, kendini müşterilerinin önüne koyar ve doğal olarak müşteri, iş ve referans kaybeder.

5. Erteleme
İşinizi geliştirecek önemli adımları ertelemek çok kolaydır; her zaman okunacak tweetler, cevaplanacak mailler, okunacak makaleler ve uğraşılacak kişisel projeler vardır ama hepsinin ayrı bir zamanı olmalıdır. Yapmanız gerekenleri zamanında yapın; işinizi son teslim tarihinde veya öncesinde teslim edin, potansiyel müşterilerinizle iletişimde olun ve işinizi geliştirebilecek diğer faaliyetleri öne alın. Siz bunları erteledikçe başarınız da ertelenecektir.

6. Diğer Tasarımcıların İşlerini Kopyalamak
Bir tasarım harikasını kopyalamamak, özellikle bir müşteri gelip de “Şu sitenin tasarımını çok beğendim. Bana da buna benzer bir şey yapabilir miyiz?” diye sorduğunda gerçekten çok zordur. Üstelik müşteriye hayır demenin zorluğuyla güzel bir tasarımı kopyalama arzusu birleşince duırum içinden çıkılması zor bir hal alır. Bu durumu engellemenin yolu müşteriyle konuşmak ve ne istediğini, o tasarımda neyi beğendiğini anlamaya çalışmaktır. Bunu anladığınızda müşterinin o arzusunu başka bir tasarımı kopyalamadan tatmin etmenin bir yolunu bulursunuz.

Düşüncesizce tasarım kopyalamak hem zor durumlara hem de kredi kaybetmenize sebek olur ki bu tasarım kariyerinizin başlamadan bitmesi anlamına gelir. Tasarım kopyalamaktan vebadan kaçınır gibi kaçının.

7. Spec Work
 Literatürde “spec work” olarak geçen ve ödeme yapılmaksızın tasarım yapılmasını gerektiren haller olarak açıklanan bu durum tasarım camiasında sürekli tartışılan bir konudur. Bu durumu somut bir örnekle netleştirebiliriz; tasarımcıdan bir veya birden fazla tasarım istenir. Aralarından beğenilenin seçileceği veya beğenilen bir tasarım bulunmazsa herhangi bir ödeme yapılmayacağı beyan edilir. Bu duruma “spec work” denir. Dikkatli yapılmadığı sürece kariyerinize zarar verebilir.

Bazı tasarımcılar bu durumu az tecrubeli, yeni başlayan tasarımcılara tecrube açısından faydalı olabileceğini savunsa da kaybedeceğiniz zaman dikkate değer bir parametredir. Bunun yerine ödeme almanızın garanti olduğu alternatif projelere bakmanız daha mantıklıdır.

Kaynak: Web Designer Depot

16 Aralık 2013 Pazartesi

Vektör ve Piksel Tabanlı Programlar

Vektör grafikler çözünürlükten bağımsız, herbir nesnenin matematiksel ifadelerle oluşturulduğu ve en önemlisi detay kaybetmeden herhangi bir boyuta yeniden ölçeklendirilebilen grafik türüdür.

Vektör grafik nedir?

Vektör grafikler çözünürlükten bağımsız, herbir nesne matematiksel ifadelerle oluşturulan ve en önemlisi detay kaybetmeden herhangi bir boyuta yeniden ölçeklendirilebilen grafik türüdür. Aşağıda görüldüğü üzere vektörel nesne büyütüldüğünde herhangi bir bozulma gerçekleşmiyor.

Vektör grafikler hangi programlarla oluşturulabilir?

Vektör grafik üretmek için yapılan birçok program mevcut. Bunların arasında en çok bilinen ve benimde severek kullandığım program olan Adobe Illustrator bulunuyor. Adobe Illustrator’un dosya uzantısı .ai’dir. Öte yandan ülkemizde özellikle baskı alanında kullanılan ve bence Illustrator kadar kullanışlı olmayan Corel Draw bulunuyor. Corel Draw’ın dosya uzantısı .cdr’dir. Yine ülkemizde pek bir popüler olan ve kullanımı diğer programlara nazaran daha basit olan fakat geleceği biraz meçhul olan Macromedia(Adobe) Freehand bulunur. Freehand’in dosya uzantısı .fh(X)’dir. Bu ticari programların yanısıra arabirimi Corel Draw’a benzeyen ve açık kaynaklı, ücretsiz bir program olan Inkscape‘de denenmeye değer bir program olduğunu söylemeden geçmeyelim. Inkscape ile çok sağlam çalışmalar yapıldığını gördüm ve Inkscape çoğu işletim sisteminde çalışır durumdadır. Inkscape’in kullandığı dosya uzantısı .svg’dir. Son olarak yukarıda bahsettiğim programlar kadar gelişmiş olmasada web grafikleri için kullanabileceğiniz, vektörel çizim yeteneğine sahip olan Macromedia(Adobe) Fireworks‘dan da bahsedebiliriz. Öte yandan Fireworks bitmap çizim yeteneklerine de sahip. Bunun için Muhammet Sevim‘ in hazırlamış olduğu yazıyı gözden geçirmenizi tavsiye ederim. Fireworks’un kullandığı dosya uzantısı ise .png’dir.

Bahsettiğim bu dosya uzantılarının yanısıra .svg, .eps, .wmf gibi dosya uzantılarını da yukarıdaki programlar ortak olarak kullanabiliyorlar.

Bitmap grafik nedir?

Bitmap türü grafiği tanımlayacak olursak, ilgili imajı oluşturan ve herbiri renk bilgisi içeren piksel veya noktaların yanyana ve alt alta dizilmesiyle oluşan grafik türüdür. Piksel’den kısaca bahsetmek gerekirse bir bitmap görüntüyü oluşturan en küçük noktadır. Aşağıdaki nesneye yakından bakıldığında piksellerden oluştuğu görülüyor ve büyütüldüğünde görüntü kalitesinde kayıp yaşanıyor.

Bitmap grafikler hangi programlarla oluşturulabilir?

Bu tür grafikleri oluşturmak için en bilindik ve en popüler olan, yine benim kullanıyor olduğum Adobe Photoshop‘u ilk başta sayabiliriz. Sonrasında uzun zamandır Adobe Photoshop’a alternatif olarak gösterilen Corel PaintShop Pro‘dan bahsedebiliriz. Yine bir açık kaynaklı ve ücretsiz bir program olan Gimp‘i de duymuşsunuzdur. Eğer Gimp’in arayüzüne yabancı iseniz GimpShop‘u deneyebilirsiniz. GimpShop’daki menüler ve kısayol tuşları Adobe Photoshop ile hemen hemen aynı yapılmaya çalışılmış böylece bir nebzede olsa Adobe Photoshop kullanıyor gibi Gimp’i kullanabiliyorsunuz. Bitmap grafiklerde en çok kullanılan uzantılardan bahsetmek gerekirse .jpg, .png, .gif, .bmp gibilerini sayabiliriz.

Vektör grafiklerin avantajları

  • Vektör grafikler farklı boyutlar ve farklı renklerde üretilmesi gereken çalışmalarda kullanmak için idealdir. Örneğin bir vektörel görsel çalışması büyük bir ilan tahtası için büyütülüp kullanılabilir. Aynı zamanda istenilen derecede küçültülüp kalite kaybı olmaksızın bir kartvizit üzerine de basılabilir. Çalışmanın görsel olarak detaylarıı her iki durumda da kayıba uğramaz.
  • Vektör grafikler gerektiğinde bitmap haline kolaylıkla getirilebilir.
  • Vektör grafikler istenildiğinde büyütülebilir, nesneler yeniden renklendirilebilir, nesneler yeniden şekillendirilebilir.
  • Dosya boyutu olarak daha az yer kaplarlar.

Vektör grafiklerin dezavantajları
  • Vektörel grafik çalışmalarında görsel olarak fotoğraf kalitesinde üretim yapamassınız.
  • Vektörel grafik çalışmaları web üzerinde bitmap olarak çevirmeden kullanamassınız. Yalnız son zamanlarda .svg diye bir dosya türü ile bu mümkün gibi görünsede bu konu hakkında tam olarak bir bilgim yok.

Bitmap grafiklerin avantajları
  • Bitmap grafikler milyonlarca renk değişimi alabilir.
  • Bitmap grafiklerde piksellerin herbirine müdahale edebilirsiniz. Bu sayede fotoğrafçılar veya sayısal sanatçılar fotoğraflara rötüş işlemi veya manipüle edebiliyorlar.

Bitmap grafiklerin dezavantajları
  • Bitmap grafiğin sahip olduğu çözünürlükten daha yükseğe getirildiğinde keskinliğini yitirir ve görüntüde bozukluk meydana gelir. Aynı zamanda sahip olduğu çözünürlükten daha aşağı hale getirildiğinde de pikseller kaldırıldığı için orijinal görüntüsünü kaybeder.
  • Bitmap grafikler özel dosya biçimlerini saymassak(Photoshop gibi programların kullandığı .psd dosya türü gibi) katman bilgileri içermezler. Bu yüzden düzenlenmesi vektör grafiklere nazaran zordur.
  • Bitmap grafikler vektör grafiklere nazaran bilgisayarda dosya boyutu olarak daha fazla yer kaplar.

12 Aralık 2013 Perşembe

Youtube'den programsız video nasıl indirilir...

Evet değerli arkadaşlar bu gün size pratik bir bilgi verecem...
Bir çoğumuz youtube üzerinden bazen video indirmek istemiş ve alternatif indirme programları kurmuşuzdur...

Aslında programa falan gerek yok...

Kısaca şöyle yapıyorsunuz...

www.youtube.com/XXXXXXXXXXX diye link var diyelim....

evet bu linke "ss" ilave ediyoruz ve dosya iniyor...

Nasıl mı ?

www.ssyoutube.com/XXXXXXXXXXX bu sekilde

yani www. dan sonra ss ilave ediyoruz...

haydi kolay gelsin o zmn..

4 Aralık 2013 Çarşamba

Ürün Tasarımı

Ürün Tasarımı mesleğinin kırkıncı yılı kutlamalarını izlerken, zaman içinde birikmiş ve gelecekte acilen çözülmesi gerekli soru ve sorunlar ortaya çıktı. İzninizle ‘olanı’ paylaşmak istedim.

Ürün Tasarımcısı olarak sayısız sorunla karşı karşıyayız. Bilim ve eğitimin insani sorunları çözebileceğini sandık. Ama yanılmışız. Sorunlar ve sorular azalacağına tarihte yaşanmadık boyutlarla karşımızda. Isınan Dünyamız için acil çözüm gerekli. Tek bir günü bile harcayacak zamanımız yok. Dini, etnik coğrafi ayrılıklar, insanın insana düşmanlığı, vahşet hepsi acil çözüm bekleyen sorunlar. Yeryüzünün bugün karşılaştığı çevre felaketi son yıllarda gerçekleşip gençlere bıraktığımız miras değil; aksine son birkaç yüzyılın açgözlülüğü, umursamazlığı. Eğitime özen gösteren az sayıdaki ülkede bile toplumsal çürüme ölçülemez boyutta. Şiddet orta hatta ilköğretimi tehdit eder durumda. Süper gelişmişliği ile öğünen ülkelerde bile anlamsız toplu öğrenci katliamları var. Düzensizlik, çatışma, korku ve mutsuzlukla boğuşuyor insanlık. Yaşam acılarla dolu ve biz onlarla nasıl mücadele edileceğini bilmiyoruz. Acının sona ermesiyle mutlu yaşam başlamaz mı? Acıyla nasıl baş edeceğimizi bilmeden mutlu olabilmek mümkün müdür? Yeryüzünün her köşesini sarmış yangını sonlandıracak zamanımız var mı? Mutlu değilsek yaşamın anlamı ne? Geleneksel düşüncenin artık çözüm üretemediği ortada. İnsanlığın büyük değişim eşiğinde olduğunu görmemek mümkün değil. İnsanın, insanlığın ayakta kalabilmesi için araştırması, sorgulaması, keşfetmesi, her şeyden şüphelenmesi ve yeni çözümler üretmesi gerekiyor.

Çözüm, sayısız bölünmüşlük içinden mi çıkar? İnsan sorgulamaktan korktuğu için mi çözüm aramaktan kaçmış? Kaçmanın anlamı ne? Yeryüzünün her köşesini saran düzensizlik Tasarımcıyı, Ürün Tasarımcısını ilgilendiren yaşamsal varoluş sorunu mudur? Yoksa konu uzmanların çözeceği, biz tasarımcıların ise seyahat ederek, para kazanarak, günü gün ederek işi oluruna mı bırakması gerekir? Bir yanda çılgın rekabet içinde hırsla kişisel başarıya odaklanmış diğer yanda, sevgi yumuşak kalplilik, barıştan söz ediyorum, bunun ikiyüzlülük olduğunu görmek neden işime gelmiyor? Rahatım kaçacağı için mi? Dünyanın yarısı açlık sınırında veya açsa ben nasıl rahatımdan bir nebze olsun ödün vermeğe yanaşmam? Eğer komşumun, iş arkadaşımın, meslektaşımın rahatını gözetmeyeceksem her fırsatta kolayca kullandığım; öğrencimi, eşimi, ailemi seviyorum lafının anlamı ne?

Dünya genelinde Ürün Tasarımcısı veya Tasarım eylemi içinde olanlar çevresine nasıl tepki göstermiş? Üretim içindeki bir sorumlu olarak doğaya yaptığı tahribatı nasıl algılamış? Tasarımcı çevresine yeterince duyarlı olabilmiş mi? Yoksa sorumluluğu üst düzey planlamacılara mı yıkmış? Çevreye olan duyarlılık siyasi politikalar içinde mi yer almalıydı, yoksa her bireyin tek-tek sorumlu olması gereken “eylem” içinde mi çözüm aranmalı? Eğitim çevre sorunlarını ne kadar önemsemiş? Çevre; yüksek lisans ve doktora tezlerinde hangi yıllar, hangi sıklık ve oranda yer almış? Profesyonel tasarımcı para kazanmanın ötesinde çevresini ne ölçüde önemsemiş? Çevre sorunları işletme ve eğitim içinde önemsenmiş mi? Düşünce; çevreyi, kendi kirliliğini, eğitimde ve işyerinde demokrasiyi neden yok saymış? Tasarım eğitimi çevre sorunlarını felsefi, teorik bilgi üreterek mi çözmeğe çalışmalı yoksa içinde mi yaşamalı? Çevre ve düşünce kirliliği, birbirinden ayrı konular mıdır? Düşünce kirlilik yaratan doymaz işleyişini kavradığında kirlilik kendiliğinden ortadan kalkmış olmaz mı? Düşünce kirliliği ile başlayan sorunlar çevremizi ve dolayısıyla yeryüzünü artık onarılması mümkün olmayan noktaya mı getirmiştir? Çözüme bütünün sorgulanmasıyla mı ulaşılır, yoksa “okulumu diğer okullardan daha iyi olduğunu nasıl kanıtlarım” sorununu analiz ederek mi? Düşünce analiz ederek sorun çözebilir mi? Edebilirse yüzyıllardır neden başarısız? Düşünce felsefi teoriler geliştirmek yerine neden kirliliğinin kaynağını saptayıp sorunlarını daha başlarken çözmek yerine ertelemek yolunu seçmiş? Felsefe sorun çözer mi? Yoksa sorun mu üretir? Eğitim, felsefeyi neden önemser? Kimilerinin gerekli ya da gereksiz olarak nitelediği Tasarıma felsefe üretmenin amacı ne?

Tasarım eğitimi neden çizerek düşünmeyi, kağıt üzerinde araştırmayı, çizimle anlatım becerisini küçümser? Çizemeyen mi küçümser? Düşüncenin “çizen eli” küçümsemesi altında yatan önemli neden ne? Çizme yeteneğini kaybetmek veya gelişimine aldırış etmemek, bilgisayara güvenerek tasarlamak yaratıcılığı sınırlamaz mı? Tasarlayan düşünce ve çizen el eşzamanlı hareket etmek durumunda değil midir? Ürün tasarımı; renk, biçim ve yeSni teknolojiler yardımıyla çevreye zarar vermeden yaşamı kolaylaştırmaz mı?

Deneyimli Tasarımcı geçmişiyle öğünen “romantizm” yerine yaşadıklarının ayrıntılarını geniş kitlelerle paylaşması ve gelen tepkilerden ders alması gerekmez mi? Tasarlayan neden kendini planlayan, üreten, arasında görmeyi arzular? Yatırım, ürün, üretim planlaması içinde demokrat ya da anti demokrat güç kullanan yönetim ne ölçüde tasarımcıya pastadan pay ayırır? Tasarımcı uygulayan mıdır? Yoksa planlayan mı? Tasarımcı neden karar mekanizmasının en üst kademelerinde yer almayı düşler? Düşlerinin ne kadarı gerçekleşir? İşletme -yatırımcı, mühendis, pazarlamacı, tedarikçiler, v.s.- radikal kararlar alırken Tasarımcıyı yalnız mı bırakır? Söz konusu yaşamsal kararları alırken tasarımcı özgür müdür? Endüstri, Ürün Tasarımcısını istediğini tasarlaması konusunda özgür bırakır mı? Yönetim, Tasarımcıyı baskı altında tutuyorsa, “yaratıcı eylem” tahakkümden kurtulabilir mi? Nasıl kurtulur? Tasarımcı üst düzey karar mekanizması içinde ne sıklıkla görev alır? Görev alabilir mi? Üst düzey yatırım, işletme kararlarını kim alır? Tasarımcı yaşamsal kararların alınmasında ne ölçüde etkin rol oynar? Radikal kararlar mühendislerce mi, yoksa tasarımcılar tarafından mı alınır? Bu tür araştırmalar yüksek eğitim sistemi içinde neden yer almaz? Ortaya çıkan sonuçlar neden geniş kitlelerle paylaşılmak istenmez? Kurumların birbiriyle olan rekabeti nedeniyle mi?

Meslekler ve kişiler arası gerekli gereksiz rekabet, düşünce sağlığı ve mutluluk önünde engel sayılmaz mı? Rekabet içinde hırslanan biri mutlu olabilir mi? Kıskanan bilinç mutlu olabilir mi? Mutlu olamayacaksa yaşamın anlamı ne? Tasarlanan ürünler, sistemler insanın mutluluğu için değil midir? Kullandığımız ürünlerle yaşam tarzımızı belirlemiş olmaz mıyız? Düşünce özgür olmaksızın mutlu olabilir mi? Ekonomiye, siyasete, geleneğe, inanca, hazza, eğlenceye, içkiye, uyuşturucuya tutsak bilinç mutlu yaşayabilir mi? Bilincin özgür kalabilmesi için tarafsız, şartlanmamış, olağanüstü uyanık olması gerekmez mi? Başarılı olma tutkusu içinde haz, romantizm ve dolayısıyla korku yok mudur? İnsan korku içinde yaşıyorsa mutlu olabilir mi? Korkudan korkan gözlemci nasıl mutlu ve özgür biri olabilir? Korkan biri anlamak kavramak yerine neden rahatına, kolay olana, geçmişin romantizmine sarılır? Başarılı olamama korkusu içinde yaşayan bilinç özgür müdür? Bilinç veya elle tasarlanmış imgelere tapmak, insanın tutsak oluşunu göstermez mi? Bilincin mutlu olabilmesi için; bakma, sorgulama, korkusuzca araştırma yetisini kazanmış olması gerekmez mi? Zengin fakir her kesimden insanın içine düştüğü sefaleti, gerekli gereksiz lüksü, kıskanç oluşunu, güce olan tutkusunu sorgulamaktan kaçınan bilinç nasıl mutlu olur? Korkunun; rekabetçi dolayısıyla saldırgan ruhun, kıskançlığın mutluluk önündeki engeller olduğunu görüp bunlardan ‘o’ anda kurtulmak mümkün değil midir?

İyi tasarım…

İyi insanın içinde olan şey mi? Yoksa iyi; dış şartların iyileştirilmesiyle kendiliğinden mi oluşur?

Eğer dış dünyanın iyileştirilme önceliği doğruysa, bu iç dünyanın kendiliğinden iyileşeceği anlamına mı gelir? Dış mı içi biçimler, yoksa iç mi dışı? İç ve dış ayrımı yapmak doğru mu? İçimizde olan dışarıda olanı biçimlemez mi? Eğer insanın iç dünyası dışı biçimlerse, önce iç dünyanın iyiye ulaşması ardından dış dünyanın düzene sokulması gerekmez mi? İyi tasarım; karamsar, kötümser, kıskanç, nefret yüklü, geçimsiz dünyada mı yer alır? İyi tasarım insanı, insanlığı mutlu edecek olan değil midir? Eğer öyleyse mutsuz dünya yaratımı ‘tasarım’ nasıl değerlendirilmeli? Mutsuzluk iyi olanı üretir mi? Onu “iyi” olarak değerlendirmenin ölçütü ne? İyi kötünün karşıtı mı? Kötü ortadan kalktığında iyi kendiliğinden mi ortaya çıkar? İyi ve kötü izleyene göre değişmez mi? İzleyen olarak iyi olarak nitelediğimi sen kötü olarak değerlendiriyorsan, nasıl ilişki kurabiliriz? Kurabilir miyiz? İyi veya kötü ilişki tasarımı nasıl etkiler? İyi ve kötü tasarımı değerlendirecek olanlar ilişki kuramıyorlarsa iyi olana nasıl karar verilir?

İyi nedir? İyi düzen değil midir? Eksiksiz düzen -Matematikte olduğu gibi- hayal kurmak mıdır? Düzensiz ise; yıkımı, kötüyü, karmaşayı yansıtır. Düzenden, iyilikten söz edilecekse bu aklın, bedenin ve eylemin uyum içinde olduğunu anlamına gelmez mi? Eğer eylem düzendeyse, ürününün de iyi olacağı öngörülemez mi? Düzen sadece akıl yürütme, kontrol, planlama yoluyla mı elde edilir? Kirletilemez, bozulamaz iyiden söz edilebilir mi? ab .

Her zaman iyi tasarım için başlıyoruz ama bittiğinde daha iyisi olabileceğini görüyoruz. Bunu gördüğümüz an iyiliği de bozulmuyor mu? Mutlak iyi diye bir şeye ulaştığımızda tasarım bitmez mi zaten ? Kötü olmasa iyi anlamsız kalmaz mı? Bu soruları neden soruyoruz? cs

Yalnızca ürünler tasarlayarak yaşamı güzelleştirmenin yeterli olmadığını, mutluk ve huzur için ‘ilişkilerin’ de sorgulanması gerektiğini hissediyorum. İlişki? İki insan arasında, aile içinde, mahallede, eğitimin her safhasında, iş yerinde, uluslararası ilişkilerde yaşamım, yaşamımız bitmek tükenmek bilmeyen çatışma içinde. Ayrıca insanın iyi ürünler tasarlamak adına yaşadığı dünyasını sorumsuzca yok etmesinin nedenini sormak zorundayız. :)

Sorgulamak zorundayım çünkü…

Birey veya Ürün Tasarımcısı ya da Demokrat olarak; sohbetlerde, iş toplantılarında, öğrencimin proje değerlendirmesinde benden başkasının konuşmasına neden tahammül edemediğimi, işyerimde çalışanların fikrini almaya neden isteksiz olduğumu, benden değişik düşünen insanların fikirlerine saygı duymak istemeyişimin nedenini, bilgi üretimi ya da ekonomik nedenlere dayalı rekabetin şiddet içerip içermediğini, dünyanın her yanında kan gövdeyi götürürken yalnızca “güzel ürün” üretme sevdasının felsefi olarak bana, aileme, öğrencime, çalışanıma veya yanında çalıştığım insana yeterli olup olmadığını, eğer yeterli değilse bundan nasıl etkilendiğimi ve çelişkinin kaynağını merak ediyorum…

grafikeros (işte karşınızda ben)


Asla Kopyala - Yapıştır Kullanmayın

Ctrl+C ve Ctrl+V sayesinde, hırsızlık artık çok kolay.
"Lanet olası beyninizi kullanın. Hiç kimse kafasını yeteri kadar yormuyor. Kopyalayıp yapıştırıyorlar. Oysa beyniniz özgür ve hızlı. Hem de tahmin edemeyeceğiniz kadar."
Erik Spiekermann, Alman tipograf ve tasarımcı (1947)
"Bu kopyalama kültüründe özgün bir imzaya nasıl ulaşabiliriz?"
Geert Lovink, Hollandalı medya teorisyeni (1959)
"Söküyor, çalıyor, kesiyor ve yapıştırıyoruz. Reprodüksiyon, başarılı tasarımın temelini oluşturuyor."
Hendrik-Jan Grievink, Hollandalı editoryal tasarımcı (1977)

Tasarım Sanat Değildir

Kullanışlılık, "sanat tasarıma karşı" konulu tüm tartışmaları sonuca götüren faktör olarak algılanır. Genel anlayışa göre "Bir şeyi kullanamıyorsanız, onun sanat olma ihtimali yüksektir." Ancak sanat ve tasarım arasındaki çizginin giderek bulanıklaşıyor olması, bu tartışmanın süreceğine işaret ediyor.
"Tasarım, biçim ve içeriği bir araya getirme yöntemidir ve tıpkı sanat gibi sadece bir değil, birçok tanımı vardır. Tasarım sanat olabilir. Tasarım estetik olabilir. Tasarım çok basittir, karmaşıklığının sebebi de budur."
Paul Rand, Amerikalı grafik tasarımcısı (1914 - 1996)
"Eğer sanat, tarihin belli bir dönemini halka açıklıyor ve yansıtıyorsa, tasarımın da buna benzer bir görev üstlenmediğine inanmak oldukça zor."
Milton Glaser, Amerikalı grafik tasarımcı ve illüstratör (1929)
"Tasarım da, günlük hayatta karşılaşıldığında sanatın yaptığını yapmalıdır: Hayrete düşürmeli, korkutmalı veya zevk vermeli, ancak en önemlisi günlük yaşamda saklı olan yeni dünyaların kapısını açmalı."
Aaron Betsky, Amerikalı mimar, küratör ve mimarlık-tasarım yazarı (1958)

Güzel Olsun

Birçok tasarımcı, müşterisinden veya satış temsilcisinden bu cümleyi duymuştur: "Güzel olsun." Bu sözler kulağa -özellikle de bir tasarımcının kulağına- her ne kadar yıldırıcı ve sinir bozucu gelse de, tasarım disiplininde vazgeçilmez bir öge olan estetiğin önemini vurguladığı da bir gerçek. Üstelik "Çirkinlik satmaz," cümlesi de Fransız asıllı endüstri ürünleri tasarımcısı Raymond Loewy'e (1893 - 1986) ait.

Rosser Reeves

Rosser Reeves, reklam tarihine USP (Unique Selling Proposition) teorisinin mucidi olarak geçmiştir. USP kısaca üründeki benzersiz satış önermesini bulup ön plana çıkarmaya dayalı bir reklam yaklaşımdır. Reeves hakkında yapılmış bir çalışma, onun teorisinin kıymetinin bir göstergesi olarak, en çok ekonomik kriz zamanlarında anlaşılmasına ve takdir edilmesine işaret eder.
Rosser Reeves’in USP yaklaşımı her büyük fikir gibi, aşırı basitleştirilip şablonlaştırılmaya son derece uygundur. Tıpkı, geliştirilip çeşitlendirilmeye uygun olduğu gibi… Örneğin Reeves’in yaratıcı üslubunun o dönem Amerikan reklamcılığında görülen, soyut dışavurumculuk ya da pop art akımlarının etkisi altında reklamlar yapmak eğilimine bir tepki olduğu öne sürülmüştür.Rosser Reeves 1955 yılında, Soğuk Savaş’ın en sıcak günlerinde, Sovyetler Birliği ile maç yapmak üzere Moskova’ya giden Amerika Birleşik Devletleri satranç takımının kaptanıydı. Reeves aynı yıl Ted Bates & Company’nin de yönetim kurulu başkanlığını üstlenmişti…
Dünyanın en iyi satranç oyuncularından birinin, reklam mesajlarının zihinlere en etkili ve en ucuz nasıl ulaşabileceği konusuna kafa yormuş olması, reklamcılık tarihinin en bereketli buluşmalarından birini oluşturur.
Hiç kuşku yok, Rosser Reeves reklamı, satranç tahtasına da hakim olan bir mantık ve akıl yürütme içerisinde ele almış olmasaydı, reklamcılık bugün olduğu yerde olamazdı. Yönettiği reklam ajansının özgün satış vaadini özetlerken Reeves de aynı temayı vurgular: “Bu ajansı diğer ajanslardan ayıran en önemli özellik; mantığı reklama taşımamızdır.”
Rosser Reeves reklamın amacının satış olduğuna inanan reklamcılardandı. Günümüzün sevilen dizilerinden MadMan’in kahramanı Don Drapper için Reeves’in profesyonel başarılarının model olarak kullanıldığı belirtiliyor.
Rosser Reeves 1952 Başkanlık seçimlerinde Eisenhower’ın kampanyasını yürütmüş ve bazı çevrelerin “Amerikan Başkanını, diş macununu satar gibi satıyor”… şeklindeki eleştirisine maruz kalmıştı. Bu eleştirinin nedeni, Reeves’in başkan adayı Eisenhower için televizyonlarda 20 saniyelik reklam spotları yayınlatmasıydı. Siyasetçilerin kendilerini bu şekilde tanıtmasına tarihte ilk kez rastlanıyordu. Birçok kişi için siyasetçilerin kendilerini uzun ve sıkıcı nutuklar kadar yirmi saniyelik reklamlarla da anlatabileceklerini kabullenmek kolay olmamıştı.
Başlangıçta direnenler arasında, Reeves’in, gözlüklerini çıkarmasını, televizyon çekimlerine farklı kıyafetlerle katılmasını ya da konuşmasını önündeki notlardan yararlanarak yapmasını istediği, General Eisenhower da vardı.
Eisenhower kampanyasının tüm spotlarını Reeves bizzat kendi yazmıştı. Bu filmlerde Eisenhower her seferinde sıradan bir Amerikalının ülke sorunlarıyla ilgili bir sorusunu yanıtlıyordu…
1950’lerin efsane reklamcısı Reeves, 1960’larda Bill Bernbach’ın yaratıcılık devrimini estirmesinden etkilenmiş ve emekli olarak başka alanlarda çalışmıştır.

Grafik tasarım hakkında

Grafik tasarım günlük hayatımızda tüm çevremizi sarmış sarmalamış, gökyüzünden yeryüzüne bize iyi kötü birşeyler anlatmaya çalışan, büyük yada küçük insanların seslerinin, fikirlerinin ve reklamını yapmak istediklerinin sunumudur. Bu bağlamda grafik tasarımcı, sokaktaki insanla derdini onlara anlatmak isteyen insan arasında bir çeşit dinamo görevi görür. Gombrich’in sanatın öyküsü kitabında da dile getirdiği gibi “Aslında sanat diye birşey yoktur. Sadece sanatçılar vardır.” Bu cümleyi kendi konumumuza çeviririsek “Grafik tasarım diye birşey yoktur. Sadece grafik tasarımcılar vardır.” diyebiliriz.
Varolan herşeyin bir ebeveyni vardır. En basitinden sizi annenizin ve babanızın dünyaya getirmiş olması, yüksek bir bina gördüğünüz de O’nun bir mimarın elinden çıktığını bilmeniz, bilgisayarınızı açtığınızda gördüğünüz her ayrıntının bir tasarımcı ve bir bilgisayar mühendisi tarafından yapılmış olduğunu bilmeniz gibi. Tüm bunlar günlük hayatımız da bize hiçbir anlam ifade etmez çünkü hayatımızdaki duruşları o kadar doğaldır ki artık varlıklarından bile haberdar değilizdir. İşte grafik tasarımcı bu noktada varolur. Size görmediklerinizi göstererek beyninizin sağ lobuna oynarlar kartlarını. Bazen iyidirler bazen de kötü. Bazen sizi kandırırlar bazen de aydırırlar. Ama en önemlisi farkındalık yaratırlar. İyi bir grafik tasarımcı hayatınız boyunca görüp görebileceğiniz belki de Dalai Lama ‘dan hemen sonra gelebilecek empati sahibi insandır. Bu yüce gücü ne şekilde kullanacağı tamamıyla O’na aittir. Açıkcası iyi bir grafik tasarımcı sizi gökyüzüne de çıkarabilir, yerin yedi katına da indirebilir.
Grafik tasarımcıyı iyi bir grafik tasarımcı yapan yegane özelliklerinden biri toparlama yetisidir. Parçalanmış kavramları biraraya getirmek, anlatımı en yalında tutmak ve sadeliğin albenisini seyirciye sunmak. Tüm bunlara sahip olmak isteyen bir grafik tasarımcı adayı tasarımın son bulmuş bir süreç olarak görmektense asla sonu olmayan sadece süreç içinde varlığını kazanan bir olgu olduğunu anlamalıdır. İyi bir tasarımcı olmak çok yaratmak değil çok düşünmek çok araştırmak çok fazla haberdar olmak ile ilintilidir. Dünya’nın en iyi renk bilgisini, tüm tasarım yazılımlarını ezbere biliyor olabilirsiniz. Fakat bir ormanın ortasında soğukta ve karanlıkta kaldığınızda nası ateş yakacağınızı bilmiyorsanız, ayakkabı bağcığınız en çok ihtiyacınız olduğu sırada koptuğunda pratik bir çözümle işinizi görecek hale getiremiyorsanız, hangi ülkenin savaşta olduğundan haberiniz yoksa yada en basitinden yan dairenizde kimin yaşadığını bilmiyorsanız. Maalesef tüm bu bilgilerinizin tasarım dünyası için pek bir önemi yokta diyebiliriz.
 Yaratıcılık gökyüzünden ışıkla inen bir kavram değildir. Yaratıcılık bilgiyle varolur ve ne kadar çok bilgi gelirse empatide onunla birlikte bize kapılarını açar. Ben her zaman iyi bir grafik tasarımcı olmak istedim ve çok önemli insanlardan bu sözleri dinledim. Sürecimi tamamlamamış ve hiçbir zaman da tamalamayacağım. Bence iyi bir grafik tasarımcı ayakları yere sağlam basan fakat basacağı yerin yükseklikliğini kendi belirleyen tasarımcıdır.

Tasarımın gücü: Zekice düşünülmüş bir peynir ambalajı..


Bir tasarımcının bir şirketle yaşayabileceği durumları iyi anlatan bir video olmuş


Daha Fazla Tasarımcıya İhtiyacımız Var

Bir yanda dünyayı sonsuza dek değiştirecek yeni ürünler, teknolojiler ve daha önce yapılmamış, yapılamamış olan, diğer yanda olup biteni yakından takip eden ve duydun mu şu ne yapmış, evet işte bu, ben bunu iki sene önce düşünmüştüm veya bu neden benim aklıma gelmedi diyenler. Yani zaman zaman hepimizin kendimizi bulduğumuz durumlar.

Bugün Microsoft mu dünyayı daha çok değiştirdi yoksa Apple mı sorusunun altında yatan belki de neden bizlerin de bu değişimin parçası hatta öncüsü olamadığımız sorusunun cevabını hala verememiş olmamız. Apple'cı veya Microsoft'çu olarak kendimize yapıştırdığımız etiketlerin verdiği dayanılmaz hafiflik. Tabii Google'cı, Facebook'çu, Twitter'cı, Groupon'cu, Ebay'ci vb şeklinde örnekler çoğaltılabilir. Dünyayı yakından izlerken kendi bahçemizde olup bitenleri pekte umursamıyor, hatta yapılanı da küçümsüyor olmamız. Sıklıkla ve arasıra "Türkiye'den neden dünya çapında bir proje çıkmıyor" yakınmaları...
Bir tasarımcı olarak buna cevabım var ama önce tasarım nedir, tasarımcı kimdir sorusunu sormak ve hemen yanıtlamak istiyorum;

Tasarım Nedir?
Hepimiz tasarım kelimesini kullanmışızdır ancak herkes tasarım deyince aynı şeyi anlamaz. Bu yüzden cevabını dünyada en iyi verebilecek kişi'den alalım;

"Design is a funny word. Some people think design means how it looks. But of course, if you dig deeper, it’s really how it works… To design something really well, you have to get it. You have to really grok what it’s all about. It takes a passionate commitment to really thoroughly understand something, chew it up, not just quickly swallow it. Most people don’t take the time to do that.” -Steve Jobs 
Türkçesi;
"Tasarım komik bir kelimedir. Bazı insanlar tasarımın "nasıl göründüğü" ile ilgili olduğunu düşünür. Fakat tabii ki daha derine inerseniz, tasarım aslında "nasıl çalıştığı" ile ilgilidir... Birşeyi gerçekten iyi tasarlamak istiyorsanız onu gerçekten anlamak zorundasınız. Onunla ilgili herşeyi özümsemek zorundasınız. Birşeyi gerçekten derinlemesine anlamak içinse onu çiğnemeden yutmak değil iyice çiğnemek, özümsemek ve ona tutkuyla bağlı olmak gerekir. Çoğu insan bunu yapmak için zaman ayırmaz." -Steve Jobs
Bu sözler Steve Jobs'a ait olmasaydı muhtemelen haberimiz olmazdı. Steve Jobs'ı özel kılan şey hareketleriye sözlerinin her zaman arkasında durması ve defalarca bu sözleri kanıtlamış olmasıdır. Bunu yapabilmekse herkesin harcı değil, maalesef. Çünkü böyle bir vizyonu ortaya koyup ardından koşabilmek ve bunu dünya çapında ticari başarılarla taçlandırmak için hem son derece idealist hem de ticari zekaya sahip olmak gerek.

 Yine de "Tasarım" deyince aslında ne demiş olduğumuzu bilerek bir sonraki soruya geçebiliriz.

Tasarımcı Kimdir?
Yukardaki örneği bu sorunun cevabını verebilmek için yazdım;
"Tasarımcı olmak, tasarımcı gibi düşünmek, tasarladığınız şeyle bütünleşmek ve onu yaşamak demektir. Onu içselleştirmek, özümsemek, ona aşık olmak, bazen oturup ağlamak, çalmak (kopyalamak değil), bazen saatlerce bakmak, bazen başka hiçbirşey düşünememek, gecenin bir yarısı uyanmak, yeni bir şeyi herkesten daha iyi yapmak, aynı şeyi ikinci kez farklı yoldan yapmaktır."
Biraz fazla dramatik görünebilir ama iyi tasarımlar ancak böyle arızalı beyinlerden çıkar. Bu yüzden bana göre gelmiş geçmiş en büyük tasarımcı Steve Jobs'tır. Her ne kadar apple ürünlerinin fanatiği olmasam da tasarım açısından üstünlükleri tartışılmaz.

Türkiye'de Neden ... ?
Tasarımı ve tasarımcıyı anladıktan sonra şimdi kendimize "Türkiye'de neden" ile başlayan soruları sorabiliriz. Türkiye'de tasarımcı mı yok? Bir açıdan evet, bir açıdan hayır;

"Türkiye'de tasarımcı dediğimizde aslında kastedilen ve algılanan butonun kırmızı mı yoksa yeşil mi olacağına karar veren kişidir."
Yani birinci sorun aslında tasarımın ne olduğunu bilmememiz, ikinci sorun terminolojiyi yanlış kullanmamızdan kaynaklanıyor. Yukardaki tanım tasarımcının değil bir bilgisayar operatörünün tanımı olabilir. Bu açıdan baktığımızda tasarımcı çoktur, hatta o kadar çoktur ki tasarımcı olmak bilgisayara Photoshop kurmak kadar kolay hale gelmiştir. Bilgisayar operatörlerinde sorun yoktur, o da gerekli bir iştir ancak tasarımı bilgisayar operatörlerine yaptırmak sorundur.
Fakat sorunu büyüten bu değil, tam tersi;
"Türkiye'de tasarımcı bilgisayar operatörüdür."

Esas sorun budur. Türkiye'de tasarım genelde tasarımcıya kalmaz. Mutlaka bir yönetici veya müşteri daha iyisini bilir. Bu başlıbaşına bir konu olduğundan detaya girmeyeceğim, belki başka bir blog yazısında açılırım. Burada kast ettiğim sorun yanlızca yönetici veya müşteri geri bildirimleri değil, tasarımcının da ne dediğini, neden dediğini iyi bilmesi, savunabilmesi gerekir. Bu en çok karşılaşılan sorundur çünkü konu en sonunda zevkler ve renkler tartışılmaz noktasına taşınır ve sesi en yüksek çıkan kazanır. Kimse metodolojiyi tartışmaz. Oysa bir tasarımcının herhangi bir renge zaafı olmaması gerektiği gibi bir yöneticinin de tasarıma nasıl katkıda bulunacağını bilmesi gerekir. Esas olan sonuçtur.

Ürün Tasarımı vs Web Tasarımı
Tasarımın pekçok konusu var fakat bu konuların büyük kısmı pazarlama dünyasına hizmet eder. Pazarlama dünyası neredeyse gerçek dünyadan daha büyük bir dünya olduğu için biz tasarım dediğimizde bir pazarlama materyalinden bahsediyor olduğumuzu varsayarız. Web tasarımı da böyle algılanmıştır ve websiteleri birer online broşür olarak görülmüştür, bu halen de böyledir. Fakat bu teknoloji israfından başka birşey değildir. İsraf diyorum çünkü çok büyük faydalar sağlanabilecekken "bu site de eskidi yenisini yaptıralım" mentalitesinden öteye geçilmemiştir.
Bizi hayıflandıran durumlar genelde web sitesinin bir pazarlama materyali değil de bir ürün olduğu durumlardır. Twitter örneğin bir iletişim hizmetini çok farklı şekilde sağlar, facebook sizi arkadaşlarınıza bağlar, Google sizi dünyanın bilgisine tek tuşla ulaştırır. Türkçenin güzelliklerinden bir atasözümüz aklıma geldi "her sakallıyı deden sanma". Biz aynen bunu sandığımız için Facebook'u, Google'ı, Twitter'ı neden yapamadığımızı anlayamıyoruz. Onlar da web sitesi ama onlar hizmeti internet üzerinden sunan web siteleri ve bu hizmetleri tasarlamak ürün tasarlamaktır, ürün tasarımıdır. Ürün tasarımı da bir gecede olabilecek bir iş değildir. Bu saydığım şirketlerin çalışan sayılarını çalıştıkları saate göre hesapladığımızda onbinlerce saat çalışarak bulundukları noktaya gelmişlerdir. Bizse bir tasarımcı, bir programcı, 2 hafta süre ve üç kuruşa kebap ısmarlama modeliyle bu işleri neden yapamadığımızı anlamaya çalışıyoruz. Anlayamayız.
Daha fazla tasarımcıya ihtiyacımız var.

Tasarımla İlgili Her Kural Gülünç Müdür?

Tasarım dünyası, görünüşe göre asla sonu gelmeyecek olan sayısız kuralların içinde boğuluyor. "Biçim İşlevi İzler", "Basit İyidir" ve Ludwig Mies van der Rohe ile ilişkilendirilen "Az Çoktur" gibi saptamalardan oluşan kurallar listesi, uzayıp gidiyor. Bazı tasarımcıların değerli bilgelik sözleri olarak algıladığı, rehber ve ilham kaynağı olarak kullandığı bu cümleler, kimileri için ise kısıtlamadan, bir an önce değiştirilmesi veya tamamen kaldırılıp atılması gereken dogmalardan öte bir anlam ifade etmiyor.
Tasarım, gerçekten de sınır tanımıyor ve hal böyleyken yaratıcılığı birkaç eski kurala bağlı kalarak kısıtlamak kulağa gülünç geliyor. Ancak, bazı kuralların da her tasarımcının saygı duyması ve gözetmesi gereken temel prensipler olma ihtimali yüksek.
Anneloes van Gaalen'in "Never Use White Type on a Black Background and 50 Other Ridiculous Design Rules" başlıklı kitabı, ünlü ve anlaşılması güç 51 tasarım kuralını, ünlü mimarlar, tasarımcılar, modacılar ve tipografların sarfettiği cümlelerin kronolojik derlemesiyle ve bahsedilen kuralı destekleyen veya ona karşı duran bir görselle birlikte, esprili yorumları da ekleyerek sunuyor.

beter olun bedavacı müşteriler...


böyle yaparsanız çok grafik tasarımcı ararsınız siz...


Grafikerlik nankör bir meslek dedi bir büyüğümüz. Gözleri doldu: -İşine 25 yılını da versen yine her seferinde kendini ispat etmek beğendirtmek zorundasın... Belkide iş hayatının ruhen en yıpratan mesleklerinden biridir grafikerlik, karışılanı bu kadar çok başka travmatik bir meslek var mıdır ki zaten? Ajanstaysan müşteri kaybettiler mi ilk işten çıkarılan da sen olursun ve yeni bir işe gireceğinde her seferinde neden işten çıkardıklarını -sektörü anlayabilmeleri için- anlatmaya çabalarsın... Diğer meslek gruplarında 25 yılını bir işe versen o tempoyla belkide Genel Müdür bile olabilecekken 45'inden sonra tercih edilmediğin de bir meslektir grafikerlik. Üstüne 25 yılını verdiğin işinde yola dün çıkmışlarla bir tutulursun... O gençler boş dimağlarıyla 3 günde öğrendiklerinin bir de ukalalığını taslamaya kalktılar mı yüreğin burkulur, ama bilmezler ki geçmişte senin onlarca belki de yüzlerce patronu fikirlerinle diz çöktürüp ne işler sattığını... dedi ve gitti.